SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-CUM’A

<< 507 >>

باب: الساعة التي في يوم الجمعة.

37. Cum'a Gününe Gizlenmiş Olan Çok Değerli Vakit

 

حدثنا عبد الله بن مسلمة، عن مالك، عن أبي الزناد، عن الأعرج، عن أبي هريرة: أن رسول الله صلى الله عليه وسلم ذكر يوم الجمعة، فقال:

 (فيه ساعة، لا يوافقها عبد مسلم، وهو قائم يصلي، يسأل الله تعالى شيئا، إلا أعطاه إياه). وأشار بيده يقللها.

 

[-935-] Ebu Hureyre (r.a.) Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Cum'a gününü kasdederek şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "İşte bu günde kısacık bir an vardır ki, Müslüman bir kul o an'a rast gelecek şekilde namaz kılmaya ve dua etmeye muvaffak olur da Allah'tan bir şey dilerse Allah o'na dilediği her şeyi bahşeder."

 

Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu zaman'ın çok kısa olduğunu ifade etmek üzere eliyle işaret buyurmuştu.

 

Tekrar: 5294 ve 6400

 

 

AÇIKLAMA:     İmam Buhârî'nin kullandığı bu konu başlığı söz konusu vakitte duaların ka­bul olunduğunu anlatmaktadır.

 

Hadiste geçen "rast gelecek şekilde" ifadesi bilinçli ve niyetli yapılan eylem­lerden daha kapsamlı bir anlama sahiptir. Bu bakımdan o anı arama çabasında olmadan yakalamak ve o anda dua ederek Allah'ın lütfuna ermek mümkün olur.

 

Allah'tan dilenecek şeylerin Müslümana yakışır istekler olması gerekir. Bu yüzden dua ederken ve Allah'tan isterken sadece meşru taleplerde bulunulmalı­dır.

 

Resulullah (s.a.v.)'in Bu Vaktin Çok Kısa Olduğunu Açıklaması

 

Resul-i Ekrem bu vaktin çok kısa sürdüğünü eliyle işaret ederek açıklamıştır. Bu an gün ortası ile gün sonu arasında yer değiştiren çok değerli bir vakittir.

 

Zeyn İbnü'l-Müneyyir şöyle demiştir: "Resulullah'ın bu vaktin çok kısa olduğuna işaret etmesi Müslümanları bu vakti bulmaya teşvik etmek ve o gün boyunca uyanık olmaya özendirmek amacı taşır. Çünkü bu vakit çok kısa sürmesine rağmen fazileti çok yücedir. Sahabe, tâbiun ve etbau't-tabiîn âlimleri arasında bu konuda görüş ayrılıkları vardır. Görüş ayrılıklarının yaşandığı ana noktalar şunlardır:

 

1. Bu değerli vakit sadece Resulullah döneminde var olan bir an mıdır yoksa hala bakî midir?

2. Eğer hala bakî ise her Cuma günü bu an yaşanmakta mıdır yoksa senede sadece bir Cuma günü için mi böyle bir özellik söz konusudur?

 

3.  Şayet her Cuma günü yaşanan bir an iser gün içinde belli bir vakit midir yoksa bu an gizlenmiş midir?

4. Eğer bu değerli vakit belirlenmişse söz konusu vaktin tamamını kapsa­makta mıdır, yoksa o vakit içinde gizlenmiş küçük bir zaman dilimi midir?

 

5. Şayet gizlenmişse bu vaktin başlangıcı ile sonu nedir?

6.  Bu değerli an her seferinde gün içindeki tek bir vakitte mi yaşanmaktadır yoksa güne yayılan ve dönüşümlü olan bîr yapı mı arz eder?

 

7. Eğer dönüşümlü ise günün tamamını mı kapsar yoksa bir kısmını mı?

 

İşte ben burada her bir konuyla ilgili olarak bana ulaşan görüşleri delilleriyle birlikte zikredeceğim ve daha sonra bu görüşlerin ortak noktasını bulmaya ve söz konusu görüşler arasında tercihte bulunmaya çalışacağım:

 

1.  Bu değerli vakit sadece Resul-i Ekrem döneminde vardı ve daha sonra kaldırıldı. İbn Abdilberr, bu görüşü bir topluluktan nakletmiş fakat yanlış olduğunu ifade etmiştir. Kâdî Iyâz da: "Selef bu görüş sahiplerine itibar etmemiştir" demektedir.

 

Abdürrezzâk Muâviye'nin kölesi Abdullah İbn Abs'tan nakletmiştir: "Abdul­lah İbn Abs şöyle demiştir: Ebu Hüreyre'ye, 'Bazı kimseler Cuma gününde dua­ların kabul edildiği anın sadece Nebi s.a.v. dönemine has olduğunu ve daha sonra kaldırıldığını iddia ediyorlar', dedim. Şu cevabı verdi: Bunu söyleyenler yalan söylüyorlar.' Ben 'Peki bu an her Cuma günü tekrar­lanmakta mıdır?' diye sorunca bana evet diye cevap verdi." Bu rivayetin senedi kavi’dir (sağlamdır)

 

2. Bu vakit halen bakî’dir, fakat her sene sadece bir Cuma günü içinde gizli­dir. Ka'b el-Ahbâr bu görüşte olduğunu Ebu Hüreyre'ye söylemiş, fakat Ebu Hüreyre bu görüşün yanlış olduğunu ona anlatınca vazgeçmiştir

 

3. Kadir gecesinin Ramazan'ın son on gecesinde gizlenmiş olması gibi Cu­ma günü içindeki bu değerli vakit de günün tamamına gizlenmiştir. İbn Huzeyme ile Hakim Said İbnu'l-Haris yoluyla Ebu Seleme'nin şöyle dediğini nakletmişlerdir: "Ebu Saîd'e Cuma günündeki değerli zaman dilimini sordu­ğumda bana şöyle cevap verdi: Ben de bu vakti Resulullah'a sormuştum. Bana: "Bu vakit tıpkı kadir gecesinin bildirilip unutturulması gibi bana bildirilmişti, fakat sonra geri unutturuldu" diye cevap vermişti."

 

Abdürrezzâk'ın naklettiğine göre Ma'mer bu zaman dilimini İbn Şihâb ez-Zührî'ye sormuş ve ondan şu cevabı almıştır: bu konu hakkında hiçbir şey duymadım. Fakat Ka'b şöyle derdi: "Bir kimse Cuma günlerini belli dilimlere ayırsa bu anı kesinlikle yakalar." İbinü'l-Münzir bu görüşle ilgili olarak şu açıklamada bulunur: "Ka'b'ın bu sözü şu anlama gelir: Bir kimse herhangi bir Cuma günü gün başlar başlamaz dua etmeye başlar ve belli bir zamana kadar devam eder. Sonraki Cuma da kaldığı yerden dua etmeye başlar ve yine belli bir za­manda bırakır. Günün sonuna ulaşana kadar da bu şekilde hareket eder."

 

Buna karşılık İbn Ömer'e göre Cuma günü duaların kabul edildiği anı ya­kalamak için kulun devamlı olarak dua etmesi gerekir."

 

İbn Ömer'in bu görüşü böyle bir uygulamaya gücü yeten kimseler hakkında geçerli olabilir fakat Ka'b'ın görüşü herkesin rahatlıkla uygulayabileceği bir yapı­dadır.

 

Bununla birlikte her iki sahâbînin görüşünün ortak noktası bu vaktin belir­lenmemiş olmasıdır. Ayrıca Râfiî ile el-Muğnî müellifi gibi âlimlerin sözlerinden anlaşılan da budur, onlara göre, duaların kabul edildiği ana rast geleceğini uma­rak Cuma günleri çokça dua etmek müstehaptır. Bu görüşü savunan âlimler buradaki olayı kadir gecesi ile Allah Teâlâ'nın güzel isimleri arasına gizlenmiş olan İsm-i a'zam'a benzetmişlerdir.

 

Bu hükmün hikmeti: Kulları Allah'tan bol bol isteme çabasına teşvik etmek ve vaktin tamamının ibadetle geçirilmesini sağlamaktır.

 

4. Bu değerli zaman dilimi Cuma günü içinde dönüşümlü olarak yayılmıştır. Dolayısıyla açık ya da gizli bir şekilde sınırları belirlenmiş bir vakit yoktur. Muhib et-Taberî'ye göre en açık ve doğruya en yakın görüş budur.

 

5. Müezzinin sabah namazı (ğadât) için ezan okuduğu vakittir. Hocalarımız­dan Hafız Ebü'l-Fadl Şerhu't-TirmizTde ve Sirâcüddîn İbnü'l-Mülakkin Şerhu'l-Buhâri'de bu görüşü zikretmişlerdir.

 

22. İmamın hutbeye çıkışından namazın bittiği ana kadar geçen süredir. îbn Cerir İsmâîl İbn Salim yoluyla Şa'bî'den ve Muâviye İbn Kura'dan Ebu Bürde yoluyla Ebu Musa'dan böyle bir görüş nakletmiştir. Ayrıca İbn Ömer'in bu gö­rüşü doğruladığına dair bir rivayet nakletmiştir.

 

41. İkindiden sonraki günün son anıdır. Ebu Dâvud, Nesâî ve Hâkim bu gö­rüşü hasen bir senedle Ebu Seleme - Câbir senediyle merfu olarak nakletmiştir. İmam Mâlik, Sünen sahipleri, İbn Hüzeyme ve İbn Hibbân gibi hadisçiler bu görüşü Muhammed İbn İbrâhîm - Ebu Seleme - Ebu Hüreyre - Abdullah İbn Selâm senediyle nakletmişlerdir.

 

Şüphesiz bu görüşler içerisinde tercihe şayan olan rivayet Ebu Musâ ile Ab­dullah Ibn Selâm hadisleridir. Zaten Muhib et-Taberî de: "Bu hadisler içerisinde en sahih olanı Ebu Musa'dan nakledilen hadistir, söz konusu görüşlerin en meşhuru ise Abdullah İbn Selam'ın görüşüdür" demiştir. Bu iki görüş dışında kalan görüş ve rivayetler için şunları söyleyebiliriz: Diğer rivayetlerin; a. Bir kısmı içerik itibariyle bu iki rivayete uygundur, b. Bir kısmı bu iki rivayetten sadece birisine uygundur, c. Bir kısmının senedi zayıftır, d. Bir kısmı da mevkuftur; bu görüşü arz edenler Resulullah'tan gelen herhangi bir hadise dayan­maksızın kendi ictihadlarına göre söz konusu vakti belirlemeye çalışmışlardır.

 

Selef-i sâlihîn, bu iki görüşten hangisinin tercih edilmesi gerektiği konu­sunda görüş ayrılığına düşmüştür. Beyhakî, Ebü'1-Fadl Ahmed İbn Seleme en-Nîsâburî yoluyla İmam Müslim'in şöyle dediğini nakletmiştir: "Ebu Musâ hadisi bu konudaki rivayetler içerisinde en sağlam ve sahih olanıdır." Zaten Beyhakî ve İbnü'l-Arabî gibi pek çok âlim de bu görüştedir. Hatta Kurtubî: "Bu rivayet görüş ayrılıklarının olduğu bu konuda bir nass teşkil eder, dolayısıyla başka görüş ve rivayetlere itibar edilmemelidir" demektedir. İmam Nevevî'nin bu konu hakkın­daki değerlendirmesi ise şöyledir: "Bu görüş konuyla ilgili en doğru ve isabetli görüştür." İmam Nevevî'nin bu görüşü kabul etmesinde söz konusu rivayetin Sahîhaynden birinde geçmesi ve merfu olması da etkili olmuştur.

 

Diğer bir grup Âlim ise Abdullah İbn Selâm'ın görüşünü kabul etmiştir. Tirmizî, Ahmed'in "Hadislerin çoğu bu görüşü desteklemektedir" dediğini nak­letmiştir. İbn Abdilberr ise: "Bu konudaki sabit olduğu bilinen en sağlam rivayet budur" demiştir. Saîd İbn Mansur, Ebu Seleme İbn Abbdurrahman'a kadar ula­şan sahih bir senedle Ebu Seleme'nin şöyle dediğini nakletmiştir: "Ashâb-ı kira­mın bir kısmı Cuma günündeki bu değerli vaktin ne zaman olduğunu aralarında müzâkere ettiler ve sonra ayrıldılar: Bu vaktin Cuma günündeki gün bitimi anı olduğu konusunda hiçbiri görüş ayrılığına düşmemişti." Ahmed İbn Hanbel, İshâk İbn Râhuye ile Mâlikîlerden Tartuşî de bu görüşü tercih etmiştir.

 

Îbnü'l-Müneyyir: "Bu vaktin ve kadir gecesinin tam olarak belirlenmemesin-deki hikmet dua ile meşgul olan kimsenin elinden geldiği kadar bol miktarda namaz kılmasını ve dua etmesini sağlamaktır. Eğer bu an belirlenmiş olsaydı insanlar tembelliğe düşerler ve sadece söz konusu vakitte ibadet edip diğer va­kitlerde hayırlı ameller işlemezlerdi. İşte bu yüzden Resulullah'ın sözünü ettiği bu değerli vaktin sınırlarını tespit etmeye çalışanların bu tutumu şaşılacak bir iştir."

 

Hadisten Çıkarılan Sonuçlar

 

1. Duaların kabul edildiği vakti içerdiği için Cuma günü çok faziletli bir gün­dür. Hatta İmam Müslim'in naklettiği bir rivayete göre, Cuma günü üzerine gü­neşin doğduğu en hayırlı gündür.

 

2. Dua çok faziletli bir ameldir ve çokça dua etmek güzel bir davranıştır (müstehap).